İstanbul’da Bilgisayar Mühendisliği yapan ve yaşadığı metropol hayatından kurtulmak isteyen Ahmet Tarık Taşdelen, Balıkesir’in Havran ilçesine 30 kilometre mesafedeki Kazdağları’nda, herkesten uzak bir şekilde yaşamanı sürdürmeye başladı. 30 metrekarelik inşa ettiği kulübesinde mutlu bir şekilde yaşamını sürdüren Taşdelen, tüm gıdalarını da organik bir şekilde yetiştiriyor ve kullandığı kaşıkları da kendisi oyarak yapıyor. 55 dönümlük arazide kendisine yaşam alanı oluşturan Ahmet Tarık Taşdelen, buraya Melekler Ormanı isminde de bir alan oluşturarak şehitler için ve kendisine sosyal medyadan gelen taleplerle yüzlerce fidan dikti. Sosyal medyada yaptığı yayınlarda, takipçilerinden gelen istekleri kırmayarak fidan dikmeye başlayan Taşdelen, bu projeyi büyütürek hem yanan Kazdağları’nı ağaçlandıracağını hem de diktiği fidanlarla insanlara umut olacağını söyledi. 4 yıldan bu yana Kazdağları’nda yaşayan Taşdelen’i sosyal medyadaki takipçleri de zaman zaman ziyaret ederek misafiri oluyor.
“DAHA FAZLA ÖZGÜR OLMAK İSTEDİM”
İstanbul’da özel bir şirkette Bilgisayar Mühendisliği yapan ve bir anda yaşadığı hayattan kaçarak doğal yaşamı tercih ettiğini söyleyen Taşdelen, “İstanbul’da iken inanılmaz bir iş yaşamı, inanılmaz bir gürültü, inanılmaz bir trafik var. Her taraf beton ve hiç durmadan koşuyorsunuz. Her tarafa geç kalmışlık duygusu yaşıyordum. İhtiyacınız olmayan şeyler için ömrümüzü harcadık durduk bugüne kadar. Ben artık daha fazla özgür olmak istedim, daha fazla bağımsız olmak istedim, daha fazla doğayla iç içe olmak, daha fazla sağlıklı olmak, daha çok yeşil, daha çok temiz hava, daha az stres ve daha beton görmek istedim. Sonuçta da yönümü bu tarafa çevirerek Kazdağları’na kaçtım diyebilirim” şeklinde konuştu.
“BÜTÜN İHTİYAÇLARIMI BURADA ÜRETİYORUM”
4 yıldan bu yana Kazdağlarında yalnız yaşayan Taşdelen, yediği bir çok ürünü de kendisi yetiştiriyor. Ekmeğini yapmak için buğday üretimine kadar bir çok gıda sorununu çözdüğünü söyleyen Taşdelen, “Hayvanlarım var, hayvanlarımın yiyeceklerini de burada üretiyorum. Hayvanlarımdan aldığım sütle yoğurdumu, peynirimi ve yağımı üretiyorum. Zeytin ağaçlarımdan zeytinyağımı üretiyorum. Tarladan zaten domates, biber ve patlıcanı üretiyorum ve bunları eski kadim insanların saklama yöntemleriyle kurutarak, turşusunu yaparak veya konserve yaparak ama onlardan tek farkı derin dondurucu da saklayarak bütün ihtiyaçlarımı burada üretiyorum ve tüketiyorum” dedi.
“İNTERNET SİSTEMİ KURDUM”
Elektrik ihtiyacını da güneş panelleriyle çözdüğünü söyleyen Ahmet Tarık Taşdelen, “Elektriği yenilenebilir enerji kaynaklarıyla üretiyorum yani güneş enerjisi kullanıyorum. Güneş enerjisi panellerim var. Aynı zamanda suyu kullanıyorum, bir tane küçük su tribünüm var. Rüzgarı kullanıyorum hibrit bir yapım var burada. İnternet bağlantım da var. Arazinin tepesinde bir yerde cep telefonu çekiyor. Orada bir cep telefonu üzerinden çalışan internet sistemi kurdum. Wireless ile dağıtıyorum interneti. Telefon çekmese bile ailemle, sevdiklerimle ve dostlarımla internet üzerinden iletişimi geçebiliyorum. Çocuklarım özellikle yaz tatilinde buradalar. Çok seviyorlar burayı. Her birinin kedisi, köpeği ve hayvanları var. Şehirde sahip olamadıkları şeylere burada sahip oluyorlar. ve dolayısı ile çok seviyorlar burayı. Sonra sosyal medyadan arkadaşlarım, dostlarım zaman zaman ziyarete gelip burada kamp yapıyorlar. Yani sık sık ziyaretçim oluyor” şeklinde konuştu.
“KAZDAĞLARI İÇİN HERKES KONUŞTU, BİZ DE BİR ŞEY YAPALIM DEDİK”
Geçtiğimiz yaz döneminde Kazdağlarında meydana gelen yangınlardan çok etkilendiğini ve sosyal medyada herkesin bu konuyu konuştuğunu söyleyen Taşdelen, “Biz konuşmaktan öte bir şey yapalım dedik. Bir hafta sonra herkes çocuğunu alsın bir fidan diksin diye düşündük. En azından çocuğuna bir fidan diksin, bir ağacın nasıl yetiştiğini ve doğa bilincini versin istedik. Ben de bir fidan diktim ve bunu sosyal medyada paylaştım. Bu paylaşımın altına bir arkadaşımız yorum yaparak ‘benim dünya üzerimde dikili bir ağacım bile yok’ diye yorumda bulunmuş. Bu bana dokundu açıkcası. Onun için bir fidan diktim bende. Önüne de bir tabela koyup o arkadaşımızın ismini yazdım. Bu görüntü çok paylaşıldı ve insanların çok hoşuna gitti. Bir sürü insan kaybettikleri yakınları için, Türk Şehitleri için, Azerbaycan şehitleri için, ağır hasta olan insanlar hayata tutunacak bir dalımız olsun, bize de bir fidan dikin diye isteklerde bulunmaya başladı. Ben hiç birini geri çeviremedim, hepsi için yavaş yavaş bir fidan dikme seferberliği başlattım.
Her gün 5 – 6 tane fidan dikiyorum. Arazinin büyük bir bölümü de bu iş için ayırdım. Bu fidanları bir araya toparladım. Şu ana kadar 300 tane fidan dikmişimdir. Buranın ismini de Melekler Ormanı koydum. Çünkü bir çoğu melek olmuştu zaten fidan diktiğimiz insanların. Şimdi hayatına dokunabildiğimiz insanlar içini hayatında fark oluşturabileceğimiz insanlar için birer fidan dikiyoruz. Onlar için diktiğimiz fidanların her birine isimlerini tabelayla yazıyorum. İnsanlar çok mutlu oluyorlar. Hatta geçen ağır hasta bir arkadaş kendini toparladıktan sonra fidanına görmeye geldi, fidanını suladı, çapaladı. Bu çok hoşuma gitti ve beni mutlu etti. O insanların yaşama tutunmaları için, bir nedenlerinin daha olması, ya da yakınlarını kaybetmiş insanların bir an olsun acılarını bir kaç saniye unutturabiliyor olmak beni çok mutlu etti. Dolayısı ile ben projeyi devam ettirmeye karar aldım.” dedi.