Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Süleymaniye Camii’nde düzenlenen 2. Yeditepe Bienali’nin açılış programına katıldı. Açılışa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan da katıldı. Burada yaptığı konuşmada sanat adı altında yapılan her türlü sapkınlığın, ahlaksızlığın, marjinalliğin sanat adı altında normalleştirilmeye çalışıldığını belirten Erdoğan, “Bu sinsi saldırıya karşı imkanlarımızı devreye almalıyız” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları;
“Bienali sadece etkinlik mekanları ile bile şehrimizin göz alıcı zenginliğini göstermeye yeterlidir. Kültür sanat ürünlerimizin yaydığı zenginlik içeriği ve kapsamı bakımından eşi ve benzeri olmayan bir şölendir. Bienalin bu yılki temasının çerçeve içi ve çerçeve dışı olarak belirlenmiş olması bize muazzam bir tarihi arka plan sunuyor. Bize düşen görev kültür sanat hazinelerimizi nerede kaybettiysek orada aramaktır. Şayet kendi coğrafyamızda kendi kalbimizde kaybettiğimiz değerleri başka yerlerde aramaya kalkarsak sadece vaktimizi heba etmiş oluruz. Kadim medeniyet mirasımızla daha güçlü şekilde yeniden inşası olarak ifade ediyoruz. İyi olan, güzel olan, faydalı olan değerli olan her şeyi nerede bulursak bulalım almak, kullanmak, geliştirmek, daha iyisini yapmak ecdadımızdan bize kalan en önemli miraslardan biridir. Biz her alanda olduğu gibi sanat konusunda da kompleksleriyle değil yaşatıcı, kuşatıcı vasıflarıyla tarihe damgasını vurmuş bir milletiz.
“DAHA FAZLA ÜRETEREK FARKI KAPATACAĞIZ”
Günümüzde sıkça karşılaştığımız üzere insan fıtratının tıpkı eşrefi mahlukat sıfatı gibi bir parçası olan esfeli safilin tarafına hitap eden sanat ürünlerinden aynı latif duyguları hissedemezsiniz. Özellikle medya mecraları üzerinden tüm dünyaya adeta boca edilen batı menşeli kültür sanat eserlerinin içine özenle yerleştirilen ve insanın esfeli safilin tarafını öne çıkaran mesajların elbette bir amacı var. Bu amacın masum ve hayırlı olmadığı da açıktır. Her türlü sapkınlığı, ahlaksızlığı, marjinalliği sanat adı altında normalleştirme, hayatımızın tabi bir parçası haline getirme gayesi taşıyan bu sinsi saldırıya karşı kendi imkanlarımızı daha güçlü şekilde devreye almamız şarttır. Daha çok üreterek, insanın kalbine ulaşarak aradaki farkı kapatmakla mükellefiz. Kültür sanat birikimimizi yeni nesiller başta olmak üzere milletimizin tüm fertlerine ulaştırana kadar bu tür faaliyetleri artırarak sürdürmeliyiz.
“NE KADAR GURUR DUYSAK AZDIR”
Bizim inancımızda insan yaratıcısının yani Rabbinin eseridir. Öyle olduğu için de diğer varlıklara göre eşsiz kabiliyetlerle ve elbette ağır sorumluluklarla teçhiz edilmiştir. Sanat kavramına yaklaşımdaki bu derin farkın tezahürlerini Endülüs’ten Büyük Sahra’ya, Orta Asya’dan, Güneydoğu Asya’ya kadar geniş bir alana yayılan eserlerde ve yaşayışlarda görmek mümkündür. ‘Sanat Allah’ı aramakmış meğer’ der üstat. Şimdi burayı yakalamak çok önemli. Fiziki olarak ne kadar uzak olursa olsun bu coğrafyaların hepsinde de İslam’ın varlık ve hayat kavrayışının ortak yansımaları, yerel birikimleri ve teknik kapasiteleriyle bezenmiş bir tutarlılıkla karşımıza çıkmaktadır. Hiç şüphesiz bu tablonun konumuz bakımından en önemli özelliği estetiğin ahlakla bütünleştirilmiş biçimleriyle ortaya konan ve süreklilikten asla kopmayan sanat eserlerinin üretimini sağlamış olmasıdır. Hiç uzağa gitmeye gerek yok. İnancımızın, ‘Allah güzeldir, güzel olanı sever’ yaklaşımının sanata yansımış halini şu an içinde bulunduğumuz Süleymaniye Külliyesi’ne bakarak da görebiliriz. Buraya bir yabancı gelip bize ‘İslam nedir?’ diye sorduğumda. Kendisine lafzi anlatımın ötesinde işaret edeceğimiz somut örnek elbette Süleymaniye Camii olacaktır. Elbette Sultanahmet Camii olacaktır. Aynı şekilde ‘Sizin sanatınızın özgün eserleri nedir?’ diye bir soruya muhatap kaldığımızda da yöneleceğimiz yer Yeditepe Bienali’nde sergilenen eserler olacaktır. Fikirle duyguyu, inançla estetiği, derinlikle sükuneti kuşatıcılıkla ahengi gerçeklikle sembolleri bu derece başarıyla buluşturmuş bir sanat müktesebatına sahip olmakla ne kadar gurur duysak azdır.
Bilginin ve sezginin sınırlarını doğru tayin ettiğimizde sanatımızın önündeki ufkun sonsuzluğunu daha iyi kavrayabiliriz. Elbette diğer medeniyetlerin sanat adına insanlığa sundukları birikime tezahürleri itibariyle bir kısmına katılmasak da biz saygı duyuyoruz. Bunlar içinde kendi sanat ve estetik anlayışımıza uygun olanları beğenmekte, esinlenmekte, sahiplenmekte bir beis de yoktur. Ama bu durum kendi sanatımızdan ve ona kaynaklık eden değerlerimizden bir kopuşa sebep olmamalı, böyle bir facianın bahanesine dönüşmemelidir. Mimariden, musikiye, edebiyattan resme, geleneksel sanatlardan modern formlara kadar, tüm sanat faaliyetlerimizde insanı ve tüm varlıkları içine alan daha büyük daha ilahi bir kaynağa yöneldiğimizde yapabileceklerimizin sınırının olmadığını göreceğiz, bileceğiz. Batının adına yaratıcılık dediği ama aslında mevcutu düzenlemekten ibaret olan sanat anlayışıyla insanın yapabileceklerinin sınırını beşeri kavrayışın ötesine taşıyan bu sanat yaklaşımının mukayesesini erbabının takdirine bırakıyoruz. Biz kendi medeniyetimize, kendi tarihimize, kendi. Kültür sanat birikimimize sahip çıkmak bunları daha ileriye taşımak için üzerimize düşenleri samimiyetle yerine getirmeyi sürdüreceğiz.”