Sigmund Freud tarafından ortaya atılan “libido” kavramı, bastırılmış duyguları insan benliğinde ateşleyen terimdir. Freud’a göre libido, içgüdüsel enerjidir. Kelime, Freud’un öğrencisi psikanalist Edoardo Weiss tarafından üretilmiş ve ilk olarak 1935 tarihli “imago” dergisindeki “Todestrieb und Masochimus” başlıklı makalesinde kullanmıştır. Libido ne demek? Libido nedir?
LİBİDO KELİME KÖKENİ
Freud, 1880 ve 1900 arasındaki yıllarını, yoğun psişik bunalımda, büyük yalnızlık ve melankoli ile geçirdi. Freud daha Paris’teyken, hem Charcot’nun kişiliğinin getirdiği büyük şok, hem de Paris kentindeki kültür şokunu yaşamıştı. Viyana’ya döndüğünde kriz öncesi kriz diye tanımlanan çeşitli psikosomatik reaksiyonlar göstermeye başlamıştı: kalp bölgesinde lokalize olan sancılar, taşikardi, kronik kabızlık, solunum bozukluğu, uykusuzluk ve ölüm isteği gibi. 1893 yılında psişik yapısı iyice çözülme dönemine geldi. Bununla yeni bir kriz başladı. Kendisine sigarayı bırakması önerildi, fakat kabul etmedi. “Sigarayı bırakarak mutlu yaşayacağıma, sigarayla birlikte mutsuz da olsa keyifli yaşayayım” dediği anlatılır. Freud yine bu dönemde, 1894 yılının Haziran ayında, sonradan psikanalizin temel kavramlarından biri olan “libido” tanımını ilk kez kullanmıştır.
FREUD’A GÖRE LİBİDO
Freud’un ardından bazı psikanalistler, (Federn) aynı içgüdüyü “mortido” kelimesiyle tanımlamıştır. Türk Dil Kurumu’na göre ise libido, “İnsanın davranışlarının temelini oluşturan cinsel içgüdü” olarak tanımlanır. Daha ileri dönemde tanımı genişleten Carl Jung için genel olarak libido, özgür yaratım ya da psişik olarak bireysel gelişimi ileri iten enerjidir.
Freud’a göre libido içgüdüsel enerjidir. Uygarlaşma davranışının uzlaşılması ile çatışma hâlindedir. Toplumsal konforun getirdiği libidoyu kontrol etme ihtiyacı olarak tanımlanır. Bu toplumsallık ile bireysellik arasındaki huzursuzluk ve gerilimi yönetir. Bu rahatsızlığı, huzursuzluğu “Freud neurosis (nevroz, sinirce)” olarak isimlendirmiştir. Böylece libido dönüşüme uğramak zorunda kalır. Sosyal alanda kullanılacağı bir alana yöneltilerek yüceltilir.
Libido, yaratıcı hayatı teşvik edebilir. Bununla birlikte derin bilinçaltı seviyelerinde iki seviye birleşebilir bunun sonucunda seksüel çekim ve seksüel dürtü için evrimsel koşullarda sonuçlar verebilir. Bu koşulların kullanımı libidonun karşıt anlamlı sözcüğü olan destrudo’yu oluşturur (İnsanın içindeki ölüm, yıkım, kendi kendini yıkım/yok etme içgüdüsü). Freud, insan yaşamını iki temel dinamik arasındaki savaşın oynandığı tiyatro olarak görmüş: yaşama içgüdüsü (eros) ve ölüm içgüdüsü (thanatos). Freud’a göre bu iki dürtü sürekli yarış halindedir. Libido ve libidinal enerji çoğunlukla cinselliği çağrıştırır; ancak aslında bu kavramın içeriği yaşamaya dönük olan tüm dürtüleri kapsamaktadır.
LİBİDO CİNSEL ARZU DEĞİL; YAŞAMA DÜRTÜSÜDÜR!
Prof. Dr. Nevzat Yüksel, halk diline yerleşmiş bu kelimenin yetersiz bir tanımlamayla kullanıldığını şöyle özetler:
“Libido cinsel dürtü ile eş anlamlı olarak kullanılmakla birlikte, anlamı onunla sınırlı değildir. Hatta cinsel dürtünün libido kavramının küçük bir bölümü olduğunu bile söyleyebiliriz. Freud kuramının en çok eleştirildiği konu bu kuramıdır. Kuramı nedeni ile Freud herşeyi cinselleştirmekle suçlanmıştır. Oysa bu eleştiriler onun kuramını anlamamakla bağlantılıdır. Gerçek bu değildir. Libido kavramı içine tüm olumlu dürtüler girmektedir. Diğer bir deyişle tüm yaşamımız boyunca bizi her türlü üretime yönelten dürtü libido’dur.
Libido insan gelişiminin ilk aşamalarında tamamen kendi bedenine yönelmiştir. Bu dönemde beden tek doyum kaynağıdır. Her davranış bedenin fizyolojik gereksinimlerini karşılamaya yöneliktir. Başka davranışlar ise anlam taşımaz. Gelişim sürecinde çevredeki diğer insanlar, bakım verenler ve nesneler tanındıkça çevre, insan için bir şey ifade etmeye başlar. Çevreye yüklenen anlam ve değer, bedenden alınarak çevreye aktarılmış libido veya cinsel enerjidir. Buna psikanalitik yazında nesne libidosu denmektedir.
İlgilerimizin artmasına koşut olarak bedenimize yüklenen libido giderek azalır. Her zaman bir miktar libido bedene bağlı olarak kalır. Çevreye aktarılmayan, bedene bağlı olarak kalan cinsel enerji benlik saygısının da kökeni olur. Bu niteliği ile cinsel enerji kendine güveni sağlayan bir işlev görür.
Gelişim sürecinde çevreye cinsel enerjinin aktarılmasında sorunlar yaşanıyorsa erişkin bir insanda bu enerjinin büyük ölçüde bedene bağlı olarak kalması olanaklıdır. Böyle bir süreç tüm ilginin bedene bağlı kalmasına neden olur. Bu şekilde tüm yatırım insanın kendi bedenine yönelir. Başkaları bu insanlar için bir şey ifade etmez.”
Prof. Dr. Nevzat Yüksel